Ya Atarsa!

Sınıfımda topu topu altı kız öğrencim var, Kübra da onlardan birisi. Akranlarına göre küçük, hem de küçücük. Gerçekten küçücük ama, oldukça kısa boylu ve zayıf. Buna karşın kömür karası saçları ve daima gülen, her zaman utangaç bir yüzü var. Bu utangaçlığı ve gülen yüzü kendisini çok sevimli kılıyor.

Kübra’nın çok fazla arkadaşı yoktur, genelde kendi başına takılır. Sosyal yönü çok gelişkin değildir, dolayısıyla da girişken değildir. Hep bir çekingenlik onun genel karakterini tanımlar sanki. Utangaçtır demiştim ya, bir şey söylesem hemen yüzü allanır, gözünü kaçırır ve başını öne eğer. Kendisi muhatap alınmadıkça pek konuşmaz.

Okumayı da arkadaşlarına göre hep geriden gelerek öğrendi Kübra. Hem fizik olarak hem de duygusal açıdan çocukluk çağını henüz tamamlayamamıştı. Bundan dolayı da arkadaşlarına göre daha yavaş gelişim gösteriyordu. Birinci sınıfın başlangıcında bunu ailesiyle konuşmuş, bir yıl daha ana sınıfına devam etmesinin onun gelişimi açısından çok faydalı olacağını tavsiye etmiştim. Gel gör ki aile bunu istemedi. Bunun getirisi de, ikinci sınıfın sonlarına doğru hızla yol almamıza karşın, hala daha serbest okuma dönemine tam olarak geçemememesi oldu. Okuyor ama, hecelemeden tam olarak kurtulamadı henüz. Sözel dersler neyse de, matematik dersindeki gelişimi neredeyse sıfır. Bunu, ailenin çocuğa iyilik yapmayım derken farkında olmadan kötülük yapması gibi görüyorum. Neyse.

Kübra kimsenin işine tavuğuna kışt demez. Hep sakindir, hep kıyıda köşededir. Bu nedenle, ev yolunnda annesinden aldığım telefon şaşırttı beni. Çünkü annesi telefonda diyordu ki:

“Hocam dün Meryem ve arkadaşları Kübra’yı sıkıştırmışlar, eve ağlayarak geldi.”

Müdahale etmeden anlatmasını bekledim.

“Hocam Meryem ve birkaç arkadaşı Kübra’yı korkutmuşlar. Düğerlerini bilmiyorum ama yanında Muhammed de varmış. Bir gün öncesi de ağlatmış Kübra’yı, hatta işte böyle ağlarsın da demiş. Bu da yetmemiş, yanına 5 tane kız toplamış Meryem, seni sıkıştırıp döveceğiz, başına taş atacağız diye korkutmuşlar.”

Allah Alla, benim bildiğim Meryem bunu yapacak bir kız hiç değil. Bu işte bir iş vardı ya, dur bakalım. Velhasıl, aklım bu işe pek yatmadı. Anneyi sakinleştirdim. Yarın bu işin aslını astarını öğrenip bilgi vereceğimi söyledim.

Yine belirteyim ki, Meryem olsun, diğer birinci sınıf öğrencilerini bilirim ki kendileri çok tatlı çocuklardır, böyle yapacaklarına hiç ihtimal vermem.

Sabah ilk işim,öğretmenler odasına girer girmez birinci sınıf öğretmeni arkadaşımla olayı konuşmak oldu. Bakacaktık işin aslı neydi. Yaptığımız yüzleştirme ve araştırma sonucunda ortaya çıkan sonuç tam bir Nasreddin Hoca fıkrasıydı.

Şöyle ki… Kübra, okulun bahçesinde oynarken Meryem ve arkadaşlarının oyun oynadığı yerden geçiyormuş. O sırada Meryem’in elinde bir taş varmış ve Kübra “Ya elindeki taşı bana atarsa,” diye düşünmüş, korkmuş, ağlamış, hepsi buydu. O korkuyla eve gitmiş, kendince de bir senaryo yazmış. Bunu anneye anlattığımda aldığım cevap:

“Şu an korktukları için inkar ediyorlar ama hocam bir daha olmasın inşallah, iyi dersler diliyorum.”

Pek inandırıcı olamasak da, anneyi inandıramasak da, aslında bizim için gayet sıradan, ama veliler için çok büyük(!) bir öğrenci vakasını daha çözümleyerek kapatmış olduk.

25.03.2025, Salıbüyük
Gülyalı Merkez İlkokulu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir