Dokuztaş

Dokuztaş, çocukluğumuzun, gençliğimizin oyunu. Daha niceleri var ya, teknoloji sağ olsun, şimdiki çocuklara sokak oyunlarını unutturdu. Ben de, bilgisayar üzerinde de olsa hatırlatmaya çalışıyorum.

Akıllı tahtamızda Dokuztaş oyunu var. Öğrettim, artık çocuklar çok seviyorlar ve oynamak istiyorlar.

Bir turnuva yapayım da herkes oynasın diye düşündüm. Bunun için kura çektik. Sınıf, o gün gelmeyenler olduğu için tek sayıydı, dolayısıyla Ertuğrul yalnız kaldı, kimseyle eşleşemedi. Sınıfa döndüm “Ertuğrul’la ben oynayacağım,” dedim. “Oooo, öğretmene baaak!” dedi çocuklar. Kıvırcık, “Esas Ertuğrul’a bak oğlum, öğretmenle oynayacak,” diye kıskançlıkla karışık serzenişte bulundu yanındaki Alparslan’a.

İlk oyunu Ertuğrul’la oynamaya başladık. Taşlarımız bitene kadar taş konduk. Ertuğrul taşlarımı alsın diye hep ona fırsat yaratacak şekilde konuyordum taşlarımı. Ertuğrul da bu fırsatı kaçırmadı ve kafadan iki taşımı aldı. Oyun devam ederken farkettim ki, Ertuğrul üç taşı yan yana getirme fırsatı yakalasa bile, abuk subuk hamleler yapıyor. Hiç art niyetli düşünmedim ilk önce. Kendisine yarattığım fırsatları görmüyor diye sınıfa dönüp homurdanmaya başladım hatta. Sınıf da benimle birlikte homurdanıyor, Ertuğrul’a sürekli laf atıyordu. Hatta işi o kadar ileri götürdüler ki, birinin ağzından “Mal!” sözcüğünün kaçtığını duydum da kimin söylediğini anlayamadım o hengamede. Ertuğrul ise hiç oralı olmuyor, gülümseyerek oyununa devam ediyordu. Bir böyle, iki böyle, en sonunda tepem attı, patladım:

“Aman Ertuğruul, sen kazan diye neler yapıyorum burada, sen bir türlü görmüyorsun!”

Ertuğrul gayet ağır çekim bir şekilde kafasını kaldırdı, bana baktı, sinir sinir gülümsemesi hiç kaybolmuyordu. “Anladım ki zaten,” dedi, “ben de senin gibi yapıyordum.”

Bende jeton düştü. Meğer benim çakallığımı çözen Ertuğrul, kendi çakallığıyla karşı hamle yapıyormuş. Bak sen helee! Açık konuşayım, kimseden beklemem bunu şu koca sınıfta ama Ertuğrul ve Kıvırcık’tan beklerim. Aklımdan bunlar geçerken gözüm Kıvırcık’a takıldı. Aklımdan geçenleri okumuş gibi kıvır kıvır saçlarıyla “Yaa, ben senden önce anladım,” der gibi kafasını sallıyor, uzun lüleleri havalanıp havalanıp alnına, yüzüne düşüyordu.

Severim zeki çocukları.

Şubat 2025

2/A Sınıfı

Gülyalı Merkez İlkokulu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir