Öğrencilerim futbolu çok seviyorlar, her öğrenci gibi. Bunda sorun yok elbette. Sorun, teneffüsten geldiklerinde sınıfta da oynamaya devam etmeleri. Ben de haliyle buna kızıyorum, her öğretmenin kızacağı gibi.
Yine teneffüs bitmiş, derse girmişlerdi. Öğretmen zili çaldığında derse girdim ki ne göreyim! Sınıf sanki stadyum, kız erkek, neredeyse sınıfın tamamı topun peşinde koşuşuyor. Top dersen akıllı tahtan sekip cama, camdan dolaba derken masamın üzerindeki kalemliğimden kalemleri yerlere saçıyor. Zeminden kalkan toz desen, tabir-i caizse göz gözü görmüyor. Tepem attı ki o biçim. Derhal müdahale ettim, topu aldım ellerinden, sert bir sesle azarladım, herkes süklüm püklüm yerine oturdu. Top elimde, bir müddet çatık kaşlarla tek kelime etmeden gözlerimi sınıftaki herkesin üzerinde dolaştırdım. Kapı zaten açıktı, iki tane de pencere açtım. Topu hemen yanımızdaki öğretmenler odasına götürdüm, masanın arkasına bıraktım. Sınıfa döndüğümde elimde topu göremeyince, aralarında fısıldaşmaya başladılar:
“Top yok, top yok!”
Nihayet içlerinden birisi cesaretini toplayarak sordu:
“Öğretmenim topa ne oldu?”
“Top hapse girdi, öğlen arasına kadar da çıkmayacak!”
Sözlerim de yüzüm gibi hem sert hem de etkiliydi. Birbirlerine baktılar şaşkınlıkla, “topun hapse girmesi” de ne demekti? Hallerine gülesim geldi ya, ciddiyetimden hiç ödün vermeyerek açıklamada bulundum:
“Size top mop yok, kafamı çok kızdırırsanız hapisten akşama kadar çıkarmam.”
Büyük bir hayal kırıklığıyla yerlerine oturdular. Top hapis cezası aldığı için de ikinci ve üçüncü teneffüste top oynayamadılar.
Nihayet öğlen arası oldu. Bütün sınıf öğretmenler odasının kapısına yığıldı. Dertlerini biliyorum tabii. Sordum:
“Top kimin?”
Kıvırcık Ömer parmak kaldırırken, diğerleri de onu gösterdiler. Başımla işaret ettim:
“Top seninmiş madem, gir al topunu.”
Kıvırcık, kafasını birazcık uzatarak aralık olan kapıdan içeri baktı, iki elini itiraz eder gibi yukarı kaldırdı:
“Yok yoook, ben alamaaam!”
“Allah Allaaah, neden alamazmışsın?”
Kendisini kapıdan geri çekti, eliyle işaret etti:
“Orası mayın dolu öğretmenim!”
Şaşırdım, ben de kafamı uzatarak baktım, öğretmen arkadaşlar oturuyorlardı.
“Ne mayını oğlum?”
Bu sefer işaret parmağını uzattı, öğretmenleri gösterecek şekilde bir daire çizdi:
“İşte onlar!”
Kendimi tutamayarak attığım kahkahamla beraber topa doğru hareketlendim:
“Dur o zaman ben vereyim, Allah muhafaza sen girersen mayınlardan biri patlar matlar.”
Kıvırcık’ın yüzü aydınlandı. Topu kapmasıyla birlikte sınıfın tamamını peşine takarak uçarcasına bahçeye koştu.
İşte o günden sonra bizim sınıfta, ellerinde gereksiz, yersiz ve zamansız gördüğüm eşyaların hapis hayatı başladı.
09.05.2024 Perşembe
1/A Sınıfı
Gülyalı Merkez İlkokulu